ZEYBEKLİK OLGUSU VE GELENEKLERİ
“Efe” sözcüğü, “Genç , Yiğit, sakalını tıraş edecek çağa gelmiş delikanlı” anlamına gelen “Ephebos (Efebos)’dan türemiştir. “Ephebos” – “Ephebe” – “Ephebi” – “Epheb” – “Efev” ve en sonunda “Efe” halini alan kelime, ilkçağ Anadolu’sundaki bir teşkilata mensup olanlar için kullanılırdı. Bunlar, on sekiz yaşını doldurduktan sonra kentten ayrılarak Zeybeklerde olduğu gibi zamanlarının büyük bölümünü dağ başlarında geçirir, silah talimleri yaparlardı. Yeterince geliştiklerini düşündükleri zamansa kente inerek bir çeşit Dionysos tapınağı olan tiyatroda gösteri yaparlar, silanlarını, yani kılış ve kalkanlarını birbirlerine vurarak yuvarlak meydanda dairesel danslar yaparlardı. Yaptıkları bu danslar, bugün dahi Anadolu’da oynanmaktadır. Özellikle Bursa yöresi kılıç-kalkan oyunu buna en güzel örneği oluşturmaktadır.
Efeler, yeri geldiğinde kimi varlıklı kişilerin yanında paralı asker olarak da görev yaparlardı.
“Kızan” ise Zeybeklik geleneğine Türklerin kazandırdığı bir sözcüktür. Türkçe’de “genç, delikanlı, erkek çocuk, arkadaş, uyruk, silahlı ve cesur köy delikanlısı, çoğul olarak ev halkı, çoluk-çocuk gibi anlamlara gelen kızan, Zeybeklik geleneğinde de hemen aynı anlamlarda kullanılmıştır. Çünkü çete bir aile gibi düşünülürse, efe aile reisini, kızanlarda çocukları temsil etmektedir. Kızan sözcüğü günümüzde de özellikle Ege ve Batı Trakya’da hala kullanılmaktadır. Kızanlar efelerin emrinde birer askerdir. Efeden izin almadıkça evlenmeleri olansızdır.
Kızanları Zeybekler eğitir ve yönetirdi. Kızanlardan gözü pekliği ve yiğitliğiyle kendini belli edenler; nişancılı, cesaret ve zekilikte üstün başarı gösterip efenin gözüne girenler duruma göre baş Zeybek, ikinci Zeybek gibi görevlere getirilirlerdi.
Zeybeklik geleneğinde dağa çıkan bir kişi, daha önce civarda varlığını kanıtlamış bir başka çeteye katılmak istemezse kendisi gibi suçluları etrafına toplamaya çalışır ve kendi çetesini kurardı. Anca iki veya daha çok kişi aynı anda birlikte dağa çıkmışlarsa, aralarında biri diğer kişi veya kişiler tarafında efe seçilirdi. Bunun için efe olacak kişinin efelik meziyetlerini taşıması ve bunu diğerlerine yeri geldiğinde ispatlaması gerekmekteydi. Bu durumda kızanlığı kabul edip bir başka kişinin efe olmasını isteyen kişiler silahlarını öperek efe adayının önüne kor, uzanıp elini öper ve geri çekilirdi. Bu bir çeşit, karşıdaki kişinin efe olması isteğini dile getirmekti. Efe adayı bu görevi kabul ettiği taktirde kalkarak diğer kişilerin alınlarında öper ve silahlarını geri verirdi. Böyle bir durumda geçmişte ne denli samimi, içli dışlı olurlarsa olsunlar, artık Zeybeklik geleneğine göre aralarında belirli bir mesafe oluşurdu. Her türlü şart altında efenin emirlerine itaat etmek, efe sormadıkça veya izin vermedikçe herhangi bir soru sormamak ve yorumda bulunmamak kesin kuralları oluştururdu. Bunlara uymayan kişi de efe tarafından öldürülmeyi kabul ediyor demekti.
Efe, Zeybekler ve kızanlar tarafından seçimle belirlendiği gibi miras yoluyla babadan oğula da geçebilirdi. Ancak bu durumda, efe olacak kişinin babasının taşıdığı özellikleri taşıması gerekmekteydi. Efenin ölümü üzerine, şanına layık bir cenaze töreni yapılır, törenin ardından tüm Zeybekler ve kızanlar kahvenin önünde toplanırlardı. Bu sırada efenin oğlu meydana çıkarak babasının kahramanlığını, yaptıklarını sayar ve kendisinin de babası gibi bir kahraman olduğunu söyler. “İşte er meydanı” diyerek ortaya atılır ve bir çeşit meydan okur. Eğer çevresindekilerden bir ses çıkmazsa, bu bir çeşit kabulleniş sayılır. Ardından yeni efe adayı, babasının tüm şahsi eşyalarını, babasından kalan altın ve parayı meydana getirip yığar ve şöyle seslenir: “Babama ait tüm paralar ve mallar sizindir”. Ancak tüm Zeybek ve kızanlar malları ve paraları yeni efeye miras olarak bırakırlar. Bu tören bittikten sonra, Zeybekler yeni efenin alnını, kızanlar da ellerini öperek bağlılıklarını bildirirler. Eğer efenin oğlu efeliğe layık görülmezse, genellikle en yaşlı Zeybek efeliğe seçilir.
Bir başka durumda ise herhangi bir nedenle dağa çıkan kişi, kendi çetesini kurmaya cesareti yoksa –ki bu durum, genellikle kişinin bu işte yeni olması ve kendine güvenememesinden veya civarda çok güçlü bir çetenin olmasından kaynaklanır – civar dağlarda nam salmış bir Zeybek çetesini bulur ve bunlara kimliğini ve başından geçenleri anlatarak aralarına katılmak isteğini dile getirirdi. Efe ve çevresindekiler durumun doğruluğuna ve ilgili kişinin güvenilirliğine inandıkları taktirde aralarına kabul ederlerdi. “Bir efe yanına kızan olarak anca eli kana bulanmış, kanun kaçağı kimseleri alırdı. Bunlar, dönüşü olmayan bir yolda olduklarından yanların sığındıkları efelere canlı başla bağlı kalır, her emrini körü körüne yerine getirmek zorunda kalırlardı. Onlar için tek kurtuluş yolu, bağlandıkları efelerin günün birinde bağışlanarak düze inmeleri idi. Bu bağıştan kendileri de yararlandıklarından, bu yolla kanunun pençesinden sıyrılmak yolunu bulurlardı. Birtakım kişiler ise, istedikleri efelerin yanına girebilmek için kasten cinayet işlerlerdi.
Mesela araları iyi olmayan birini kollarlar. Adam bir kahvede ise arkasından girerler. Yanından geçerken kasden fesini düşürürler, adam fesini almak üzere eğilirken parmak atmak suretiyle kendisini herkesin yanında küçük düşürürler, bu durum karşısında adam hiddetle ona dönerek: <<Ne yapıyorsun?>> diye bağırınca da önceden hazır ettikleri tabancasını üzerine boşaltarak kendisini öldürür ve hemen soluğu istediği efenin yanında alırlardı. Bu gibi olaylar hiç de az değildir.