Zeybekler

 ZEYBEK TARİHİ

Bugün için zeybeklerin kökeni konusunda bizi kesin sonuçlara götürecek belge ve bilgilerden ne yazık ki yoksunuz. Yalnız burada satırbaşı olarak bir durumu belirtmek istiyoruz. Osmanlı İmparatorluğunda ortaçağ Avrupa’sına benzer biçimde doğrudan üretime katılan köylülerin, üretime bağlı kalarak, yani üretimden kopmadan çıkardığı, “köylü isyanı” diyebileceğimiz anlamda isyanları sınırlıdır. Bunun önemli nedenleri vardır. Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz:

1. Osmanlı İmparatorluğunda toprak mülkiyetinin ortaçağ Avrupa’sında değişik olması. Toprakların tamama yakının belli bir gelir ve hizmet karşılığında has, timar ve zeamet adı altında dirlik olarak saraya yakın çevrelere tahsis edilmesi. Bu merkezi mülkiyet sisteminin toplumda güven yerine güvensizlik ve tedirginlik ortamı yaratması. Bu durum aynı zamanda üretilen değerlere el konulmasını kolaylaştırmaktadır.

2. Bu yapıdan dolayı köylüleri toprağa ve tarımsal üretime bağlayan zorunlu nedenlerin olmayışı. Bu sebeple köylüler çok kolay bir biçimde çifti çubuğu bırakarak göçebe aşiretler ya da “Celali” toplulukları arasına katılabiliyorlardı. Bu kesimlere Osmanlı yöneticileri tarafından “çiftbozan” denilmektedir. Boşalan köyler ve çiftbozanlarla ilgili olarak Üsküdar kadısı tarafından 1001 (1593) yılında saraya gönderilen bir arz sanırım durumun anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Kadı, çiftbozanlığın sebebini şöyle açıklamaktadır. “Karyelerinde tapuya müstehak olan yerleri ve çayırları sahib-i arz olanlar karye halkına virmeyüp, haricden ekâbire ve maldâr kimselere (devletin temsilcilerine ve zenginlere) virüp, anlar dahi çiftlik idinüp karye halkının mezâri (ekili tarlaları) ve çayırlarına müzayeka (zarar,ziyan) verdiklerinden, hizmetkarları evlerine ve avretlerine dahl eylediklerinden (saldırdıklarından) ma’dâ (başka), haricden nice kimesneler vâfir (aşırı,çok fazla) koyun ve sığır edinüp fukaranın bağların ve çayırların ve ekinlerin bozup ve çobanları bunların çobanlarını yürütmeyüp te’addi olunmakla (düşmanlık yapılmasından dolayı) firar etmişlerdir.” Bu ve benzeri durumlarda olan köylüler süreç içerisinde “levendat” denilen, çoğunlukla küçük birimler halinde dolaşan ve zorbalık yapan beylere karşı mücadele yürüten direnişçi toplulukların ortaya çıkmasının temelini teşkil etmişlerdir. Burada özellikle “levendat”lık konusunu biraz açmak gerekiyor. Levendatlığın temelini ilk önce Teke (Antalya ve civarı), Hamit (Isparta ve civarı) ve Ege bölgesinin “Kızılbaş levendler”i oluşturmuştur. Ayrıntılar gözden kaçırılmadan dikkatle incelendiğinde “levendat”lığın içerisinde zeybekliğin nüverelerini görmek mümkündür. Çünkü bunlar, aynı zamanda doğrudan zorunluluklar sonucu köylerini terk eden insanlar olmasına karşın, genellikle bölgenin dışına çıkmayan, genç ve haksızlıkların giderilmesini isteyen isyancı topluluklarıydı. Bunların, daha sonra köylerde oluşturulan, köylerin içinin ve çevresinin güvenliğinden sorumlu “il erleri”nin başında bulunan, baskı, sömürü, soygun ve zulüm sonucu yerel egemenler ve yöneticilere karşı isyan eden “yiğitbaşı”ların öncülüğünde ve yönetiminde örgütlendiğini görüyoruz. “Levendat”ların çeşitli kaynak ve belgelerde tanımlanan giyimleri ise tamamıyla zeybek giyimidir.

3. Yerleşimin bütünüyle gerçekleşmemiş olması, toplumun önemli bir kesiminin vergiden ve denetimden uzak bir şekilde göçebe ya da yarı göçebe yaşam tarzını sürdürmesi

4. Köylülerin kendi aralarında işbirliği, dayanışma ve örgütlülüğünün çok sınırlı oluşu. Bu durumda sınırlı bir alan olan köylük yerde belli kesimler kır toplumunun yapısına ve üretim ilişkilerine özgü dar ve uyumlu çevreleri içine alan köy dernekleri ve dayanışma birlikleri oluşturmuş olmalıdır. Sözgelimi yaren ve seğmen teşkilatları bunun tipik örneklerinden biridir. Zeybeklik kurumu da böyle bir yapılanma sonucu ortaya çıkmış, sonra süreç içerisinde şekilsel değişikliğe uğramış bir kurum olabilir.

Bununla birlikte neresinden bakarsan bakalım bu oluşumun, Ege bölgesi halkının toplumsal ve kültürel şekillenmesi ve coğrafyasıyla doğrudan ve yoğun ilişkisi hemen göze çarpmaktadır. Oluşuma dışarıdan kültür öğeleri taşınması sözkonusu edilse bile, yerel kültürlerden de kesin etkilenmeler olduğu yadsınamaz önemli bir gerçek olarak görünmektedir.

Benzeri düşünceler başka araştırmacılar tarafından da paylaşılmaktadır. Sözgelimi tarihçi Çağatay Uluçay yaptığı araştırmalar sonucu, “Aydın, İzmir, Manisa ve Kütahya mıntıkasında yerleşen zeybeklerin mıntıkada kurulan Saruhan, Aydın, Germiyan ve Menteşe Oğulları tarihiyle ilgili olduğunu zannetmekteyim. Malum olduğu üzere zeybekler, Anadolu halkından gerek kıyafetleri ve gerekse örf, adet, an’ane ve yaşayışlarıyla ayrılıyorlardı. Binaenaleyh zeybeklerin yalnız bu mıntıkada bulunuşu, burada bulunan beylikler halkının aynı menşe’den ve aynı yerlerden oldukları kanaatını meydana çıkarmaktadır” diyerek kesin bir sonuca varmaktan kaçınmıştır. Yalnız şurası kesin ki, bu olgunun değindiğimiz gibi bölgenin tarihi ve kültürüyle doğrudan ilintili olduğu açık bir durumdur.

Nerede olunursa olunsun, toplumların birbirleriyle kültür alışverişleri; gelenek, görenek alışverişleri; yaşam biçimlerinden karşılıklı etkilenmeler kaçınılmazdır. Zeybekliğin oluşumunda da etkileme ve etkilenmelerin olabileceği gözden kaçırılmamalıdır.

Zeybekliğin yurdunun yaygın olarak Batı Anadolu olması ve “yiğitbaşı”ların çevresinde “levendat taifesi”nin genellikle bu bölgede toplanması bazı konuların çözümü için bir ipucu olabilir. Bununla birlikte eldeki belgelere göre, kurum olarak efelik ve zeybekliği yüzyıllara yayılan süreç içerisindeki kesin bir biçimde açıklığa kavuşturmak zor görünmektedir.

Bugün için eldeki bütün veriler, belgeler ve bilgiler 17. yüzyıldan sonrasına ilişkindir. 16. yüzyıl ise ateşli silahların yaygın olarak kullanılmaya başladığı dönemdir. Bu durumu mühime defterlerinde bulunan, tüfek kullanımını yasaklayan ve toplatılmasını isteyen birçok hüküm ve fermandan açık bir şekilde anlayabiliyoruz. Sözgelimi aşağıda sunduğumuz Fi 25 Recep 967 (1559) yılında Bursa beyine ve yine Fi 15 Ramazan 967 (1559) yılında Bolu beyine gönderilen hükümler konuyla ilgili örneklerden bazılarıdır.